14 Aralık 2009 Pazartesi

El Condor


Ekvator, yüce ve heybetli volkanik dağlarıyla ünlü, buraya kadar gelmişken bunlardan birine tırmanmamak olmayacak; Türkiye’de dağcılıkla ilgilenen arkadaşlarıma ayıp olacaktı. Kısıtlı zamanlarda seyahat ettiğimde, zamandan kazanmak için tur acenteleri ile anlaşmam gerekiyordu ama madem ki şimdi bol zamanım var; bu sefer bu hafta sonu gezisini tamamen kendim yapmak istedim. Hedefim Cuma günü Latacunga’ya gitmek, Cumartesi günü etraftaki dağlardan mallarını satmak için Zumbahua’ya gelen yerlilerin kurduğu pazarı gezmek, ardından aynı gün Qulitoa krater gölüne inmek, gece Cotopaxi volkanik dağına yakın bir yerde konaklamak ve Pazar günü de 5.900 metre yükseklikte bulunan Cotopaxi’nin 4.800 metrelik kısmına tırmanmak idi.

Cuma günü okul bittikten sonra Quito’nun güneyindeki Quitumbe otobüs terminaline gittim, Latacunga’ya bir bilet aldım. Buraya kadar her şey yolunda gitti. Latacunga’ya vardığımda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu ve her hangi bir yere kımıldamak mümkün değildi, taksilerin hepsi dolu geçiyordu. Mecburen ama aynı zamanda büyük bir zevkle bir restoranda oturup kendime “morocho” ve “empenada” ısmarlayıp (Morocho içinde bol tahıl ve kuru üzüm bulunan sütlü bir içecek, empanada ise bana canım arkadaşım Işık’ı hatırlatan; eminim her tatarın yemekten zevk alacağı içine et, tavuk ya da peynir konularak kızartılan hamur işi); yağmurun dinmesini bekledim, daha sonra da hostel bulup yerleştim.

Sabah erkenden önce cumartesi pazarını gezmek için Zumbahua’ya gittim, kahvaltımı yaptım; bol bol fotoğraf çektim, yerlilerden fotoğraflarını çektiğim için azar işittim. Bu arada dijital bir fotoğraf makinesi aldım ki sizlerle buraları fotoğraflarla paylaşabileyim ve bunun için Işık’a maddi desteği için çok çok teşekkür ediyorum. Pazar gezmesi bittikten sonra 3.900 metrede bulunan Quilotoa kraterine giden bir kamyonetin arkasına bindim diğer yerlilerle birlikte, ve inanılmaz güzellikteki kratere nefesimi kesen dağ manzaraları seyrederek ve yerlilerle anlaşmaya çalışarak, ikramlarını afiyetle mideme indirerek vardım. Zaten diğer turistleri aşağıya indiren rehberler vardı ve onlardan birinin arkasına takıldım ben de. Kratere inmek oldukça keyifli ama maalesef çıkması biraz zor oldu, yarım saatte indim aşağıya ama çıkışım bir saatten daha uzun sürdü ve kan ter içimde kaldım çünkü yükseklik ne de olsa buraya alışık olmayan bedenimi zorluyor. Aşağıya inip de yukarı çıkamayan turistler için yerliler aşağıda eşek ya da atlarıyla bekliyorlar, bense gurur yaptım ve ben çıkarım, nasıl olsa zamanım da var dedim ve bu arada inalmaz hızlarla yanımdan geçen yerlileri de hayranlıkla izledim. Yeniden kraterin ağzına vardığımda günü yarılamıştım ve bir şeyler atıştırıp Macachi kentine gittim, sıcak su diye tutturduğum için zor da olsa bir hostel buldum ve geceyi de bu şehirde geçirdim.

Benim gibi tursuz Cotopaxi tırmanışı yapmak için gelen bir İsviçreli bir de Tayvanlı ile tanıştım ve bu tırmanma işini birlikte yapmaya karar verdik. Ulusal bir park olan Cotopaxi volkanik dağına rehbersiz giriş yapmak yasak. Buraya bir çok tur geliyor ve parkın girişinde tursuz gelenleri de gruba dahil ediyorlar. Sabah erkenden hep beraber bizi ulusal parkın girişine götürmesi için bir kamyonetle anlaştık ama neyse ki bu sefer 1 saatlik yolculuğu kamyonetin önünde yapabildim yoksa galiba donarak inmiş olurdum, benim hafta sonu Cotopaxi tırmanışı arkadaşlarımın ise kamyonetten indiklerinde yüzleri resmen soğuktan ve rüzgardan morarmıştı. Bir rehberle anlaşmamız 5 dakika sürmedi hemen park ücretini ödedik ve heybetli Cotopaxi tırmanışına başladık. Süzüle süzüle uçan kondor yolumuza bir süre eşlik etti. Tırmanmaya başladığımzda 3 .700 metredeydik ve yaklaşık 3 saat sürdü 4.800 metredeki ilk ana kampa ulaşmak. Bir an kalbim o kadar hızlı atıyordu ki bitiremeyeceğimi düşündüm. Fakat çok fazla sis vardı ve eğer grubu takip etmezsem ve durursam onları gözden yitireceğim korkusu ile kalbim ne kadar hızlı atarsa atsın hiç durmadan ve grubun en arkasında olsamda takibi bırakmadım. Ana kamptaki sıcak çikolatanın galiba tadı bir daha damağımdan gitmeyecek ve bundan daha güzelini bir daha hiçbir yer de bulamayacağım. Beni kendime getirdi bu sevgili sıcak çikolata ve gidilecek buzul için enerji ve cesaret toplamaya çalıştım. Tam Volkan’lık bir aktivite, ne işim var benim burada diye söylendim kendi kendime ama bir taraftan da başarmış olmanın tatlı sarhoşluğu içinde etrafı seyrettim. Buzul için 3 saatlik bir tırmanış daha var dediler, ana kampta onları beklemeyi düşündüm ama yediremedim kendime ve onlarla yola koyulmaya karar verdim, yarım saat sonra buzuldaydık; sevgili rehberimiz her çıkardığı grubun en arkasında kalana aynı şakayı yaparmış, nasıl sevindim anlatamam. Soğuk, hafif yağan kar, sis ve yükseklik yürümeyi zorlaştırıyor ve insan sınırlarını zorlarken limitini de görmüş oluyor. Ben her ülke için bir dağ tırmanışı hedefi koydum kendime, Ekvator’da iken en az 3 tırmanış yaparım diyordum ama bu deneyimden sonra diğer tırmanışı Kolombiya’ya saklayacağım; çünkü yükseklik sorun oluyor. Aşağıya indiğimizde yorgunluktan ve açlıktan ölmüştük hemen kendimize şehirde bir ziyafet çektik, hostele döndük ve diğer günü uyuyarak geçirdim.

Quito’ya ancak Pazartesi günü akşam saatlerinde varabildim. Haftanın ilk günlerini dinlenerek geçirdim. Perşembe günü ise 3.300 metrelik Papallacta isminde sıcak kaplıcalarla çevrili minnacık bir yere geldim. Hava çok güzeldi etrafı gezdim, yürüyüş yaptım. Açık havada etraftaki volkanik dağları seyrederek yorgunluğumu atmak için sıcak suyun ellerine bıraktım kendimi. Doğal güzellikleri ve cana yakın insanları ile çok çekici bir ülke Ekvator ve ben daha Amazon bölgesine ve plajlarına gitmedim.

Şu anda ise yine sıcak su kaplıcaları ile çevrilmiş olan isminden de anlaşılacağı üzere Banos’tayım (Banyo diye okunuyor). Sabah güzel bir yürüyüş, ardından kaplıca, daha sonra masaj yaptırdım. Yavaş yavaş Amazon ormanlarına doğru ilerliyorum.

1 yorum:

  1. Bana da Empanada...:)
    Çok güzel fotolar fıstık. Portreleri de bekliyorum..

    YanıtlaSil